ExAd.me

Monday, June 08, 2009

Boğaz’ın Erguvanları solmadan


İstanbul’a en çok yakışan ağaçtır. Aslında çiçek açmadığı zaman, şekilsiz bir çalı. Ama hava biraz ısındı mı, şöyle nisan ortası gibi; bir şölene dönüyor bütün şehir. Japonların kiraz çiçeği bayramı solda sıfır kalır. Benim şehrimin erguvanları, bana göre menevişli, cilveli, pespembedir. İstanbul’un en güzel mevsimi, erguvan mevsimidir…

Her sene aynı oluyor: Bir koşuşturma başlıyor, bir harala gürele, baharın gelişi gecikiyor; erguvan mevsiminin o görkemli açılışını atlıyorum. Ne zaman ki öylesine yolda yürürken yere düşen o pembemsi çiçeklere basıyorum, o renk başımı döndürüyor; birden kendime geliyorum. Erguvan Mevsimi! Aynı anda o korkunç “Eyvah, kaçırdım mı?” hissiyle, işi gücü atıyorum. Ajandada ne varsa iteliyorum. Hemen Boğaz’da alıyorum soluğu. İki yakada birden dolaşıp erguvanları seyrediyorum. O aralarda çıkan pembe çiçeklerle, şehrimin Şehrazat’ın masalları gibi, görkemli ve masalsı duruşuna aşık oluyorum…

Dernekleri bile var

Erguvan, baklagiller familyasından, 2-10 metre boylarında bir tür çalı ya da ağaççık. Kışın yapraklarını döküyor. Erguvani renkteki çiçekleri, ilkbaharda belirmeye başlıyor. Çiçekler dalların, hatta ağaççıkların gövdelerinde açıyor. Bu morla pembe arasındaki taklit edilemez renkteki çiçekler, taa uzaklardan bile fark ediliyor. Yaza girmeden de o olağanüstü gösteri, ne yazık ki sona eriyor. ”Aşk Ağacı” da deniyor, ama Erguvan’ın batı dünyasındaki yaygın adı "Juda's tree-Yehuda'nın ağacı". Efsaneye göre İsa'ya ihanet eden Yehuda, duyduğu pişmanlık sonunda kendini bir erguvan ağacına asar. O zamana kadar bembeyaz çiçeklerle açan ağaç, o günden sonra "erguvani" renklere bürünür. İlkbaharda gövdeden ve dallardan çıkan çiçekler de, efsaneye göre gözyaşlarıdır... Sonsuz romantikliğinden olsa gerek, "Aşk ağacı" olarak da adlandırılan erguvanın çiçekleri yenebiliyor. Doğu tıbbında damar açıcı olarak kullanılıyor. Amerikan yerlileri olan Kızılderililer de, ateşli hastalıklar ve bulantıya karşı ağacın kökünü ve dallarının kabuklarını kaynatarak suyunu içiyor.

Anadolu’nun bazı yerlerinde, hafif ekşimsi tadından dolayı, salataya serpiliyor; hafifçe kızartılarak da yeniyor. Marmara, Ege ve Akdeniz'de, biraz da Batı Karadeniz'de görülüyor. Aslında Akdeniz kökenli olduğu için, İstanbul’un kuzey rüzgarlarına açık olan bölgelerinde pek yaşayamıyor.

Uzun yıllardır, çeşitli şehirlerde adına şenlikler düzenleniyor. Sevenleri Ankara’ya bile dikiyor. Tabii tartışmasız, bana göre, en çok İstanbul'a yakışıyor.

Ağaçlarının çiçek açması, mevsime göre değişiyor. "Erken ilkbahar" dönemi, bazen nisan sonuna kadar uzuyor. Hatta bazen mayıs başına kadar kendini göstermediği oluyor.

Bir sürü çeşitte ve değişik renkte çiçek açanı bulunuyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin çıkardığı "Erguvan Muhabbeti" kitabından, Ramis Dara'nın olağanüstü çalışmasından öğrendiğime göre de, ülkemizde en yaygın olan "cercis siliquastrum" türü erguvan. Bu türün ayrıca "alba", "rubra", "fructu ruba", "bodnant", "penduliflora" gibi alt türleri de mevcut. Gene aynı kitapta, Bursa’da kutlanan “Erguvan Bayramı”ndan, vakitsiz ölen Emir Sultan’ın ölüm gününe denk gelen erguvan açma zamanından bahsediliyor.

Zeynep Göğüş’ün başlattığı “Bir Erguvan Ağacı Dikelim” kampanyasının sonucu mudur nedir, bu mevsim başımı nereye döndürsem o renkle karşılaşıyorum: Puslu bir pembe; hafif mavi ve morlar katılmış bir tür açık mor.

No comments: