ExAd.me
Showing posts with label doğa. Show all posts
Showing posts with label doğa. Show all posts
Monday, June 07, 2021
ÇEKMEKÖY TAŞDELEN MESİRE ALANI (İstanbul Piknik Yerleri) - Taşdelen Ormanı
İstanbul'un gürültüsünden ve trafiğinden kaçmak adına son zamanlarda doğayla baş başa kalıp piknik yapabileceğimiz, yürüyüş yapabileceğimiz yerleri tercih ediyoruz. Bu haftaki gezimizde de internette olumlu yorumlar okudumuz "Taşdelen Mesire Alanı" rotamızı oluşturdu. Her ne kadar daha yakınlarda olan ya da daha güzel olan rota seçeneklerimiz olsa da görmediğimiz yerleri keşfetme isteğiyle "Taşdelen Piknik Alanı"nda karar kıldık. Taşdelen Mesire Alanı'nı daha küçük beklerken aslında içerisinde kocaman bir orman olduğunu fark ettik. Bu nedenle yürüyüş, koşu, spor yapmak, bisiklet sürmek için oldukça ideal bir yer olduğunu söyleyebilirim. Bir süredir videolarımı İstanbul ve çevresindeki doğal güzelliklerde çekiyorum. Eğer sizler de İstanbul'un gürültüsünden kaçıp doğayla baş başa kalmak, ailece piknik yapmak istiyorsanız
Wednesday, January 29, 2014
İstanbul Mesire Yerleri - Anıt Çınarlar (Çatalca Subaşı Tabiat Anıtı)
Çevre ve Orman Bakanlığının büyük önem verdiği anıt değerindeki ağaçların korunması projesi içinde yer alan saha, özellikle tabiat araştırmacıları için büyük önem taşımaktadır. Çatalca'nın Subaşı mevkiinde 2 adet çınar ağacı bu kapsamdadır.
Yine Subaşı-Havuzlar bölgesindeki çınar ağaçları ise tahminen 900-1000 yaşları arasında olup, 15 metre boy, 3,5 metre çap ve 17 metre çevre genişliğine sahiptir. Çatalca merkezinden rahatlıkla ulaşılabilen bu anıt ağaçlar, tabiatın gücünü ve bereketini göstermesi bakımından son derece ilginç örneklerdir.
İstanbul'un Çatalca İlçesi Subaşı Köyü'ndeki, bulundukları alan 1995 yılında "tabiat anıtı" ilan edilen iki çınar ağacı, bin yılı bulan ömürleriyle, iki büyük imparatorluğa ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna şahitlik etti.
İSTANBUL - İstanbul Çevre ve Orman Müdürlüğünün verdiği bilgiye göre, Çatalca Subaşı Köyü Havuzlar mevkisindeki iki çınar ağacı, tahminen 900-1000 yaşlarında, 17 metre boyunda, 3,5 metre çapında ve 17 metre çevre genişliğine sahip.
Bölgedeki ağaçlarda ilk incelemeyi yapan ve bu konuda bir rapor hazırlayan İstanbul Üniversitesi (İÜ) Orman Fakültesi Orman Amenajmanı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ünal Asan, 1995 yılında kendilerine "Kırımlı Çınarları" olarak bildirilen bölgede Orman Bölge Müdürlüğü elemanlarıyla yaptıkları tespitlerde, ağaçları çok kötü durumda bulduklarını kaydetti.
Mevcut durumu fotoğraflarla belgeledikten sonra yapılması gereken teknik işlemler konusunda bir rapor hazırladıklarını anlatan Prof. Dr. Asan, ağaçlara ilk müdahalenin Orman Bölge Müdürlüğü ve daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü tarafından yapılarak, kovuklarının yeni bir metotla kapatıldığını ifade etti.
Bin yılı bulan öyküleriyle, bulundukları topraklarda Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu'ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna da şahitlik eden iki çınar ağacının bulunduğu 2 bin 500 metrekarelik alan, Çevre ve Orman Bakanlığı'nca 1995 yılında "Tabiat Anıtı" ilan edilerek koruma altına alındı.
İstanbul Çevre ve Orman Müdürlüğü Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü ve köy halkı tarafından bakımı ve koruması yapılan alan, bölgeye gelen vatandaşların ve tabiat araştırmacılarının sıkça ziyaret ettikleri bir yer olarak dikkat çekiyor.
"Tabii ve tabiat olaylarının meydana getirdiği özelliklere ve bilimsel değerlere sahip milli park esasları dahilinde korunan tabiat parçaları" olarak tanımlanan "tabiat anıtları", bazen asırlık bir ağaç, bir mağara, şelale, kanyon, bir kaya veya orman parçası olabiliyor.
Türkiye'de 21 ilde toplam 61 adet tabiat anıtı bulunurken, İzmir (10), Trabzon (8) ve Antalya (6) tabiat anıtlarının çokluğu ile biliniyor.
Monday, June 08, 2009
Boğaz’ın Erguvanları solmadan

İstanbul’a en çok yakışan ağaçtır. Aslında çiçek açmadığı zaman, şekilsiz bir çalı. Ama hava biraz ısındı mı, şöyle nisan ortası gibi; bir şölene dönüyor bütün şehir. Japonların kiraz çiçeği bayramı solda sıfır kalır. Benim şehrimin erguvanları, bana göre menevişli, cilveli, pespembedir. İstanbul’un en güzel mevsimi, erguvan mevsimidir…
Her sene aynı oluyor: Bir koşuşturma başlıyor, bir harala gürele, baharın gelişi gecikiyor; erguvan mevsiminin o görkemli açılışını atlıyorum. Ne zaman ki öylesine yolda yürürken yere düşen o pembemsi çiçeklere basıyorum, o renk başımı döndürüyor; birden kendime geliyorum. Erguvan Mevsimi! Aynı anda o korkunç “Eyvah, kaçırdım mı?” hissiyle, işi gücü atıyorum. Ajandada ne varsa iteliyorum. Hemen Boğaz’da alıyorum soluğu. İki yakada birden dolaşıp erguvanları seyrediyorum. O aralarda çıkan pembe çiçeklerle, şehrimin Şehrazat’ın masalları gibi, görkemli ve masalsı duruşuna aşık oluyorum…
Dernekleri bile var
Erguvan, baklagiller familyasından, 2-10 metre boylarında bir tür çalı ya da ağaççık. Kışın yapraklarını döküyor. Erguvani renkteki çiçekleri, ilkbaharda belirmeye başlıyor. Çiçekler dalların, hatta ağaççıkların gövdelerinde açıyor. Bu morla pembe arasındaki taklit edilemez renkteki çiçekler, taa uzaklardan bile fark ediliyor. Yaza girmeden de o olağanüstü gösteri, ne yazık ki sona eriyor. ”Aşk Ağacı” da deniyor, ama Erguvan’ın batı dünyasındaki yaygın adı "Juda's tree-Yehuda'nın ağacı". Efsaneye göre İsa'ya ihanet eden Yehuda, duyduğu pişmanlık sonunda kendini bir erguvan ağacına asar. O zamana kadar bembeyaz çiçeklerle açan ağaç, o günden sonra "erguvani" renklere bürünür. İlkbaharda gövdeden ve dallardan çıkan çiçekler de, efsaneye göre gözyaşlarıdır... Sonsuz romantikliğinden olsa gerek, "Aşk ağacı" olarak da adlandırılan erguvanın çiçekleri yenebiliyor. Doğu tıbbında damar açıcı olarak kullanılıyor. Amerikan yerlileri olan Kızılderililer de, ateşli hastalıklar ve bulantıya karşı ağacın kökünü ve dallarının kabuklarını kaynatarak suyunu içiyor.
Anadolu’nun bazı yerlerinde, hafif ekşimsi tadından dolayı, salataya serpiliyor; hafifçe kızartılarak da yeniyor. Marmara, Ege ve Akdeniz'de, biraz da Batı Karadeniz'de görülüyor. Aslında Akdeniz kökenli olduğu için, İstanbul’un kuzey rüzgarlarına açık olan bölgelerinde pek yaşayamıyor.
Uzun yıllardır, çeşitli şehirlerde adına şenlikler düzenleniyor. Sevenleri Ankara’ya bile dikiyor. Tabii tartışmasız, bana göre, en çok İstanbul'a yakışıyor.
Ağaçlarının çiçek açması, mevsime göre değişiyor. "Erken ilkbahar" dönemi, bazen nisan sonuna kadar uzuyor. Hatta bazen mayıs başına kadar kendini göstermediği oluyor.
Bir sürü çeşitte ve değişik renkte çiçek açanı bulunuyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin çıkardığı "Erguvan Muhabbeti" kitabından, Ramis Dara'nın olağanüstü çalışmasından öğrendiğime göre de, ülkemizde en yaygın olan "cercis siliquastrum" türü erguvan. Bu türün ayrıca "alba", "rubra", "fructu ruba", "bodnant", "penduliflora" gibi alt türleri de mevcut. Gene aynı kitapta, Bursa’da kutlanan “Erguvan Bayramı”ndan, vakitsiz ölen Emir Sultan’ın ölüm gününe denk gelen erguvan açma zamanından bahsediliyor.
Zeynep Göğüş’ün başlattığı “Bir Erguvan Ağacı Dikelim” kampanyasının sonucu mudur nedir, bu mevsim başımı nereye döndürsem o renkle karşılaşıyorum: Puslu bir pembe; hafif mavi ve morlar katılmış bir tür açık mor.
Subscribe to:
Posts (Atom)